Cansu Ertan

Tarih: 18.08.2025 15:43

Filtrelenmiş Hayatların Gölgesinde: Mükemmeliyetçilik ve “Mattering”

Facebook Twitter Linked-in

Mükemmeliyetçilik, psikolojide sıkça tartışılan bir kişilik özelliği. Yüksek standartlar koyma, hata yapma korkusu ve sürekli daha iyisini başarma arzusu ilk bakışta başarıya götüren bir yol gibi görünür. Oysa araştırmalar, mükemmeliyetçiliğin uzun vadede kaygı, depresyon, tükenmişlik ve ilişkilerde doyumsuzlukla yakından bağlantılı olduğunu gösteriyor. Kişi ne kadar çabalarsa çabalasın, “yeterince iyi” hissetmiyor; başarılarının tadını çıkaramadan yeni hedeflerin ağırlığı altında eziliyor.

 

Bugün bu yük hiç olmadığı kadar ağır. Çünkü elimizde, kusursuz hayatları sürekli gözümüzün önüne seren sosyal medya ekranları var. Instagramdaki  filtrelenmiş bedenler, linkedindeki  başarı hikâyeleri, tiktoktaki pürüzsüz ve de eğlenceli anlar… Hepsi aslında bürer kurgu, ama zihnimiz bu kurguyu gerçekmiş gibi algılıyor. Böylece, kendi sıradan gerçekliğimiz bize değersiz gelmeye  başlıyor. Günümüzde sosyal medya, mükemmeliyetçiliği besleyen en güçlü araç haline gelmiş durumda.

 

İşte bu noktada, psikolojide son yıllarda öne çıkan “mattering” kavramı önem kazanıyor. Mattering, kişinin sadece başardıklarıyla değil, varlığıyla değerli hissetmesi demek. Oysa mükemmeliyetçilik, bu duyguyu sürekli gölgeliyor. Sosyal medyanın bitmeyen “daha iyi ol”  baskısı, insanlara sessizce şunu fısıldıyor: “Mükemmel olmadıkça değerli değilsin.”

 

Oysa gerçek tam tersi. İnsanın değeri kusurlarının içinde saklıdır. İnsan kusurlarıyla vardır. Eksikleriyle de tam, hatalarıyla da insandır. Filtrelerin ardında kaybolmuş bir toplumun en büyük ihtiyacı, yeniden “yeterince iyi” olmayı öğrenmek. Çünkü en büyük devrim, mental sağlık için en korunaklı yok, mükemmel olmadan da değerli olduğumuzu hatırlamaktır.

Kimseyle yarışmak zorunda kalmadığımız,  kendiliğimizle barıştığımız, kusurlarımızla da tam ve “yeterince iyi” hissettiğimiz sağlıklı günlere...


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —